
AŞK VE SUÇLU ARAYIŞI ARASINDAKİ BAĞLANTI
- Nihansu Serter
- 21 Nis
- 3 dakikada okunur
"Aşk; bir noktada, varoluş ağırlığını hafifletmek için bir suçlu arayışı mıdır?" ifadesinin analizi:
GİRİŞ: Cümlenin Ontolojik Derinliği ve Felsefi Arka Planı
Bu cümle, yalnızca aşkı değil, insanın varoluşsal yükünü, bu yük karşısında geliştirdiği duygusal, bilişsel ve savunmacı stratejileri sorgulayan yüksek entelektüel bir sorudur.Burada aşk; romantik bir deneyimden çok, kişinin ontolojik boşluğuna karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması, psişik dengeyi sağlama çabası ve hatta bir günah keçisi yaratma arzusu olarak sorunsallaştırılmaktadır.
1. PSİKOLOJİK YAKLAŞIMLA ANALİZ
1.1. Varoluşsal Psikoloji Perspektifi (Viktor Frankl, Rollo May, Irvin Yalom)
Varoluşçu psikologlara göre insan, doğası gereği ölümlü, anlamsızlık tehdidi altında, yalnız ve özgürlükle lanetlenmiş bir varlıktır. Aşk, bu baş edilmez duygularla başa çıkmak için geliştirilen bir anlam yaratma aracıdır.
Ancak bu anlam yaratımı zamanla başkasının sorumluluğunu alma, kendi hayatının sorumluluğunu başkasına yıkma, hatta başarısızlıklarını, acılarını ve eksikliklerini bir diğerine yükleme şeklinde yozlaşabilir.Dolayısıyla kişi, aşkı;
kendi boşluklarını örten bir “psişik perde” olarak kurgulayabilir.
ve bu perdede karşısındaki kişiyi bir “suçlu”ya dönüştürebilir: "Sen beni yeterince sevmediğin için böyleyim…"
1.2. Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım (BDT)
Bu yaklaşımda aşk; şemalar, inançlar ve otomatik düşünceler ile şekillenen bir duygusal sistemdir.Varoluşsal sıkıntılar yaşayan bireyler, “değersizlik”, “terk edilme”, “kusurluluk” gibi temel inançlara sahip olabilir.Bu durumda kişi, aşkta karşılaştığı zorlukları ya da boşluk hissini içselleştirmek yerine dışsallaştırabilir:
“Ben böyle hissettiğime göre sorun sende olmalı.”
“Ben bu kadar acı çekiyorsam, bu aşk bana zarar veriyor olmalı.”
Bu noktada aşk, içsel sorumluluğun dışsallaştırılması ve karşı tarafa suç atılması şeklinde işlev görmeye başlar.
2. PSİKODİNAMİK YAKLAŞIMLA ANALİZ
2.1. Nesne İlişkileri Kuramı (Winnicott, Fairbairn, Kernberg)
Nesne ilişkileri kuramına göre, birey ilk nesne (anne) ile kurduğu ilişki modelini yaşamı boyunca tekrar eder.Aşk bu açıdan bakıldığında, bireyin iç dünyasındaki “bölünmüş nesneler”in sahneye tekrar konmasıdır.Eğer kişi çocuklukta yeterince iyi bir nesneyle birleşememişse, şu dinamik gelişir:
“Seni seviyorum çünkü beni tamamlıyorsun ama eksikliğini de seninle tamamlayamadıkça seni suçluyorum.”
Bu modelde aşk, içselleştirilememiş “iyi nesne”yi yeniden yaratma çabasıdır. Ancak beklentiler karşılanmadığında, bu iyi nesne “kötü nesne”ye dönüşür: suçluya.
2.2. Aktarım (Transference) ve Karşı Aktarım Dinamikleri
Aşk ilişkilerinde bilinçdışı düzeyde kişi, partnerini bir “ebeveyn figürü” gibi görmeye başlayabilir.Özellikle “suçlu arama” davranışı, partneri annesi ya da babası gibi algıladığı bir aktarım ilişkisine işaret eder.
Örn: Annesi tarafından küçümsenen bir çocuk, sevgilisinin ilgisizliğini “beni sevmiyorsun, beni görmüyorsun” diye yorumlar ve öfkesini oraya yöneltir.
Bu noktada aşk, kendi ebeveynlerine duyduğu öfkenin yeniden yaşandığı ve projekte edildiği bir arenaya dönüşür.
3. PSİKANALİTİK YAKLAŞIMLA ANALİZ (FREUD, LACAN, KLEIN)
3.1. Freud’un ‘Aşk’ ve ‘Suçluluk’ İlişkisi
Freud’a göre aşk, libidinal enerjinin nesneye yöneltilmesidir.Ancak bu süreçte bastırılmış dürtüler (agresyon, kıskançlık, ölüm itkisi) tekrar gün yüzüne çıkar.Birey sevdiği kişiye karşı bilinçdışı bir suçluluk duygusu geliştirir çünkü:
Onu idealize etmiştir, beklentileri karşılanmayınca düş kırıklığına uğrar.
İçsel çatışmalar (örneğin: sevme arzusu vs. zarar verme itkisi) sevilen kişiyi bir “günah keçisi”ne dönüştürebilir.
3.2. Lacan’ın “Öteki” Kavramı ve “Eksik” Üzerine
Lacan’a göre aşk, öznenin “eksik”liğini tamamlayacağına inandığı “Öteki”ye yönelik bir yanılsamadır.Ancak Öteki, bu boşluğu hiçbir zaman bütünüyle dolduramaz.İşte bu doyumsuzluk hali, kişide hayal kırıklığı, ardından öfke ve suçlama doğurur:
“Sen benim eksikliğimi tamamlamadın.”
“Ben yine yalnızım. Demek ki sen suçlusun.”
Dolayısıyla aşk, bir noktada kişinin kendini bütün hissetme çabasının çöküşü ve bu çöküşün sorumluluğunu başkasına yükleme eylemine dönüşebilir.
4. SAVUNMA MEKANİZMALARI BAĞLAMINDA ANALİZ
4.1. Yansıtma (Projection)
Kendi içsel eksikliğini, çaresizliğini ve değersizliğini kabullenmekte zorlanan birey, tüm bu hisleri sevdiği kişiye yansıtır.
“Sen zaten bana yeterince ilgi göstermiyorsun.”
“Sen yüzünden kendimi hep eksik hissediyorum.”
Aslında bu söylemler, kişinin kendi içsel yetersizliklerine dair farkındalığından kaçarak “öteki”ni suçlamasıdır.
4.2. Bölme (Splitting)
Bir nesne ya tamamen iyi ya da tamamen kötü algılanır.Aşkın başlangıcında idealize edilen kişi, zamanla tüm kötülüklerin kaynağına dönüşebilir.Bu bölme mekanizması, öznenin kendi içindeki “iyi-kötü” çatışmasını dış dünyaya yansıtma biçimidir.
5. SONUÇ VE BÜTÜNSEL DEĞERLENDİRME
“Aşk; bir noktada, varoluş ağırlığını hafifletmek için bir suçlu arayışı mıdır?”Bu sorunun yanıtı, psikodinamik ve psikanalitik katmanlar incelendiğinde netleşir:
Evet, aşk; kişinin kendi varoluşsal eksikliğine, çocukluktan getirdiği travmalara, temel narsisistik yaralanmalarına ve doyumsuzluklarına karşı geliştirdiği bir anlamlandırma ve kaçış alanıdır.
Bu süreçte kişi, karşısındaki kişiyi idealize eder, sonra suçlar, ardından belki de tıpkı ebeveyni gibi terk eder ya da cezalandırır.
Böylece aşk, öznenin hem bağ kurma hem de kendini savunma arenasına dönüşür.
Bu nedenle, aşkın kendisi değil ama aşk üzerinden yüklem yaptığımız anlamlar, bir noktada suçlu yaratma eğilimimize dönüşebilir.Kişi, kendi boşluğunu inkâr ettikçe, suçluyu dışarıda aramaya devam edecektir.
EK NOT: Teröpatik Yorum
Bu tür aşk ilişkilerinde terapi, kişinin:
Kendi travmalarını fark etmesi,
Ebeveyn imgeleriyle yaşadığı aktarım süreçlerini çözümlemesi,
İçsel boşluğunu başkasıyla değil, kendilik kapasitesiyle doldurması yoluyla bir iyileşme sağlar.
Comments